Sayfalar

" Run. Run. Cling to life ."

Salı, Mart 15, 2011

Ölmüş?

Büyük bir adam kanepede ayaklarını uzatmış televizyon izliyor. Ben de üzerine tırmanmaya çalışıyorum. Elinde tuttuğu bardaktan bir kaç yudum içmeme izin veriyor, o zamanlar ne olduğunu bilmediğim biradan bir kaç damla içiyorum. Tadını seviyorum. Çünkü o içiriyor.

Her şeyin başlangıcı. Sıfır Noktası. Geriye sarıyorum filmi. Ama ilk bir kaç saniyesi bozulmuş gibi. Hızlı hızlı ve kesik kesik geçiyor... Bazı yerlerinde ses, bazılarında ise görüntü yok.

1 Ağustos 1995. 4 yaşındayım. Ortalık yeni aydınlanıyor. Ve babamın görevden eve geldiğini belli eden sesler duyuyorum. İçim rahatlıyor birden. Babam evde...

Sanki yıllar gibi geçen bir kaç dakikalık sessizliğin ardından içeriden bir haykırış geliyor. Çocuk halimle dona kalıyorum. İçeriden "Kenan?" diyor bir kadın. Bu çığlığın anlamını biliyorum. Hayatımdaki en büyük korkuyla gidiyorum o sesin kaynağına. Ne olur olmasın diyorum...

Manzara donuk... Babam yatıyor yüzünde boş bir ifadeyle. Yüzünde yorgunlukla, huzura ermiş karışımı bir ifade var. Annem bana bir şeyler bağırıyor ama algılayamıyorum. İnsanları çağırmamı istiyor.

Sahne yok oluyor birden. Evin kapısı açık, dışarıda beyaz bir araba var. 2 yabancı kişi var içeride. Babamın yanında beyaz gömlekli bir kadın var. Ucu elinde olan büyük bir kulaklığı babamın kalbine dokunduruyor, sanki onu iyileştirecekmiş gibi. Biraz bekledikten sonra anneme dönerek "Ölmüş." diyor. Anlam veremiyorum. Ölmek? Babalar ölür mü ki? Her şey anlamsız geliyor. Her şey yabancı... Sadece soğuğu hissediyorum.

Sahne yine değişiyor. Beyaz gömlekli kadın ve yanındaki adam açık duran kapıdan dışarı çıkıyorlar. Ve annemin ilk defa kalbimi durduran yakarışını duyuyorum. "Bir daha kontrol edin! Nolur!". Soğuk buz gibi kesiyor bu sefer. Nefes alamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Surprise me!